27 Nisan 2007 Cuma

soğuk duş


cılız bir şansı uyandırıyorum her sabah,
soğuk duş sonrasında
perdeleri açmadan önce
mayalı parmaklarımı sayıyorum uzamışlar mı diye..

sokağa çıkarıyorum bacaklarımı
naylon sıcaklıklar bulmak üzere,
tıraşsız güneşin altında kaybediyorum harçlıklarımı,
içimdeki çocukta bayatlamış
dehşetle durduruyorum hayatla bağımı..

ve bitkin düşüyorum her öğleden sonra,
yanlış perhizin azizliğine uğramışta
verdiği tüm kiloları
hızla geri alıyormuş gibi
sinirli oluyorum,
şansımı bulamayınca…

24 Nisan 2007 Salı

ses

yetim bir çağın
imzasız mühürsüz vücutlarıydık.
handikapları kafiyeli olsun diye yalnızlığın
yanağını okşamazdık
sevdiğimiz adamların.
o adamlar ki gölge oyunu gibi
yitip gittiler.
eskiler yenilendi,
kol bacak değişti,
ten temas gelişti de,
geriye sesler kaldı.
kulak tırmalayan
ya da
göz dolduran…

20 Nisan 2007 Cuma

jenerik


sen hangi hayatı küçümsersen
ben ağırlığımı ona veririm
elimizde sürmenaj olmuş bir direksiyon
ben kahverengi avurdlarından yukarı saparım
sen başatsındır olduğun yerde
ve biliriz
yufka yüreklidir her yüz
makyaj silindiğinde

jeneriklerdir köşe kapmaca oynayan
organlarımızdaki hizayı bozan
yönetiyor muyuz, yönetiliyor muyuz
anlamadan,
aynılaşırız
közlenmiş bir sadelikle
çoğu zaman
kendimize koşarız…

karıncalar



gecenin ısırıkları
kaşınıyor durmadan
yalnızlığın cephaneliğinde olası depremlere karşı duruşum bitap


insanoğlunun pençelerini meşrulaştıran
kalbindeki çıbanı bir parça dürüstlükle iyileştirmek varken
kaldırımdaki dilencinin kursağına bırakan
zamandan
kaçıyorum durmadan

durmadan kaçıyorum
soysuzlaşmadan
sokağımdaki karıncalar

19 Nisan 2007 Perşembe

fosfor

ayrı ağaçlarda asılı

dişi ve erkek kozalaklar kadar

inançsızdık,

kurusıkı sevinçler üzerine kurulu

ve hiçbir materyalle beslenemeyen

samimiyetimize



bu yüzden

deniz üstünde kalan çıkarımları

kokladık bir süre,

dolambaçlı kulaçlar,

derecesiz sıcaklar,

ve oltamızda kalan sisli meraklar

sonrasın da anlaşıldı,

zehirlemişti bizi

vücudumuzdaki fosfor fazlası.

tarife


bir kenara bırakalım

kösnül tarifelerini cennetin

şiirlerini koparalım dilimizden ilk sevgilinin

yangına hapsolan elbiselerimizi satalım

ikinci el tezgahlarda

ve

düş kurmayı abartmayalım bundan sonra


hayırsız bir anında nefesimizi

toprağa mercek yapıp

bir kenara bırakalım

varsın içerlesin bize eros

yeter ki en çok satanlardan olmayalım

18 Nisan 2007 Çarşamba

zamanböceği

çok mu acıklı bilmiyorum
bir hamamböceğinin
çalılıklar arasında sıkışan bacağının acısını
sigarasından derin bir nefes alarak
dindirememesi
ya da
fukara bir poyrazın
dönüş yolunda
yorulan dudaklarını
sevgilisinin dudaklarında dinlendirememesi

elbette çok şey söylenebilir
açık bırakılmış bir camdan
tatsız, umarsız bir yalnızlığın
cereyan etmesi sonucu
hamamböceği olarak yaşama isteği üzerine

bu acıklı mıdır bilmiyorum ama
önce yalnızlıklarımızın arkasını yazdırmalıyız

bankalarda
fukara poyrazla kozlarımızı eşitçe paylaşmak adına

kefal

kağıttanmış bizim teknemiz

hafifmeşrep dalgalarla gelen

bir kefal

görüp görebileceğimiz...

soytarı

bir sabah,

cüzzamlı bir kasabanın soytarısını oynadığım bir sabah

örüldü duvar

aklımın çalgıcısıyla

mutluluk sorunsalı arasına,

ben herhangi bir fikrin dizgisini yaparken

bir hattat titizliğiyle,

üzerime örülen şefkat

tokatladı beni ilk celsede..



ne incindim

balıkçıl sürülerinin dolduruşuna geldim diye

ne de denizi sıyırdım

ölü bir orfozu taşıyor diye..



nihayetinde

kurmaca bir unutkanlık hazırlandı sahneye

elleri bağlandı yalnızlığın

özenle parlatıldı güneş

ve ikinci bir emre kadar

kasabada saklanacak ateş